Donnerstag, 6. Juni 2013

Vazgeçiş




Penceresi buğulu trenlerin vagonlarında,
Göremediğin kadar uzak yollarda bıraktım aşkı.
Rüzgar fısıltısı düş dolduran,
İklim ve bir parça bulut.
Değiştirdiler bizi...
Unutmaya dair ne varsa hatırlanacak,
Ezberi bozduk.
İştahlı bir katilin bıçağında
Bir tek göğsümde koruyabilmek için seni
uyuttum ninniler söyleyerek.
Vahşi bir kaplanın pençesinde,
Gırtlağımdan fışkıran yılan zehiri
Usulca soktum, seni de öldürerek.
Mavi sabahlarla yola çıktım gece pembesine
Keskin ve dönemeçli mesafelerde sana yorulmak için.
Tanrı katında yürüyen bir dervişin yol ayrımında
Okuduğum dualar kadar süresiz yaratıldığıma ikna ettin beni.
Ve son kez zamana bıraktım aşkı tehlikeli alışkanlıklarına diz çökerek.
Taktığım melek kanatları siyah tüllere dönüştü omuzunda.
Her gidişinde biraz daha kısaldı yüzüne yansıyan gölgem.
Süresiz öldük sevgilim.
Belki bir katilin bıçağında, kaplan pençesinde değil ama
vazgeçerek öldük.
Her şeyden vazgeçerek yeni başlangıçlara uyanacağıma inandım,
Oysa her vazgeçişim senin tekrarından ibaret...


inankdemir


Donnerstag, 30. Mai 2013

İstanbul Gibi


Şimdi Boğaz'dan bir balıkçı sandalına bin öyle gel. 
Sensiz her gemiyi yakıyorum. Beyoğlu da sana küs. 
Sabaha karşı dertleştik biraz. 
İstanbul gibi sev beni, sarıl bana. Darılıyorum...

Ayasofya'da bir rahibenin ibadeti gibi atıyor sana kalbim. 
Çırağan'ın ihtişamıyla büyütüyorum o çocuğu içimde. 
Ellerin cebinde dalgın yürürken, gözlerin Galata'yı seyrediyordur şimdi. 
İstanbul gibi bak bana, gör beni. Kıskanıyorum...

Cihangir'de eski bir Rum evi gibi yüreğin Arnavut kaldırımları gibi döşenmis hatıralarınla ne de güzel nefes alıyorsun. Teşvikiye'de kırıtıyor şehrin bütün zillileri. 
Hissediyorum içinden gülüp geçiyorsun. 
İstanbul gibi öp beni, sar beni. Özlüyorum...

Kalbimi söküp çıkardım içimden, saldım köprüye. İnanmayacaksın ama trafik felç oldu o vakit. Kalabalıklar arasında ya kaybedersem seni? 
İstanbul büyük biliyorsun. 
Sen gidersen atlarım köprüden, yutar beni Boğaziçi.
İstanbul gibi sev beni, sarıl bana. Alınıyorum...


inankdemir

Mittwoch, 22. Mai 2013

Cankurtaran



Aşk ne bir çırağın yırtık poşetinde, ne de bir esnafın veresiye defterinde... 
Üstad-ı muhteremiyim ben kalbinin! 
Zamanla yarışan saatler kadar esas, zamansız değişen rakamlar kadar sahtesin. 
Ölüme eşit cizgilerde okşadığım parmakların ve bir dumanlık sigara tütünüyle zehirlediğin ellerim. 
Siren seslerinin senfonik makamından seslenirken sana, gitmemeliydin... Cankurtaranındım ben senin!

inankdemir

Donnerstag, 9. Mai 2013

Keşke...


Keşke an'ı yaşasaydık beraber,
Sonra beni dilediğince anı yapsaydın.
Keşke bir kez unutup ara ara hatırlasaydın...

inankdemir

Sonntag, 28. April 2013

Aşk Haris'te Devam Ediyor!

Güne onunla başlamak güzel, dünyanın en anlamlı seslerinden biriyle.
Önce saçınızı okşar, sonra da içinizi. İçinizde bir yere yerleşir bu ses.
Acı tatlı büyür orada. Çünkü bazıları şanslıdır, bir tanedir. Onlar yukarıdan torpillidir.
Aşkın dilini çözmüş ve aşkla kutsanmışlardır. 
Haris Alexiou şarkı söylemeye başladığında mevsim yaza, zaman sonsuza döner; bir yerlerden deniz ve hayat kokusu gelir, bir aşk başlar, bir kadeh kırılır ve bir ömür geçer...
Yunanistan'ın her kıyısına biraz hüzün bırakmıştır Haris. Ne toprağı ele geçirir, ne sınırları belirginleştirir sade ve sadece yaralı bir dünyayı iyileştirir. Büyük İskender'in aştığı denizlerin bugünkü kraliçesidir.
Anlamak gerekmiyor bazı şeyleri, hissetmek yeterli. Anlamaya çalıştıkça yanılmıyor muyuz zaten?
Notalardır hayatın rotası. Sadece sesiyle ve yorumuyla ne demek istediğini sezdirir Haris.
Bir şarap sofrasında gitmek zorunda kalanların iç sesidir, bir aşk mektubuna imza atmaktan korkanların unuttukları cesaretidir. Bir aşığın ayrılıklara dair yazıp söylemeye çekindiği bir şarkıdır bazen, Olmasa Mektubun gibi. Haris'in sesi hayatı olgunlukla demlemektir. Dinlenmektir aynı zamanda. Durmaktır gitmeden önce, gidip dönmektir sonra.
Kalbin daha hızlı vurması için Haris Alexiou diskografisine tutunmakta yarar var...



inankdemir



Montag, 15. April 2013

Çoban Yıldızı





Batan günün peşinden sana doğru uğurladım gölgemi.
Kelimeleri susarak, umutsuz biraz.
Bütün şehir ve sokak kedileri peşime düştüler,
Mavi denizlere yelken açıp, koyu okyanuslarda vurgun yutacağımı düşünüp.
Köşe başında gece yalnızlığını çalarken güzel bir kadının kulağındaki küpeye, 
zümrüt taşları yeşil zamanlar boyadılar hüzünlerime.
Ve telaşlı bir bayan yine, anneme benzettiğim.
Gözyaşlarını akıtıyor ipek mendiline.
Özlemiş besbelli, hazin hikaye...

Sabah dört buçuk, çalan saatin itici sesi kulağımda
Yastığımda geceden kalma sigara külleri
Belki de yaktığın sevda isleri.
Hiçbir şey sorma, hatırlamıyorum bile kiminle seviştiğimi.
Belki genç bir adam adı Deniz, belki içi geçmiş bir kadın kimliksiz.
Ne hissettiğimi soruyorsan, belirsiz...

Yağan yağmur taneleri, toprağa buhar süren anılar
Suçlu hissediyorum kendimi.
Her seviştigime yalan bulaştırıyorum dağınık yataklarda.
Her gözünden hayat çaldığım, sözünden bir kaç kelime,
teninden bahar kokan düşler ve kalbindeki ben.
Gri apartmanların beşinci katına göz koymuş hırsızlar gibi,
her gece sabaha karşı beyaz bulutlar lacivertin gölgesinde
Çaldığım gökyüzünün çoban yıldızları yamalı un torbaları içinde...

Gölgem... yollara düşmüştü sahi. Sana doğru.
Ne zorlu yollardan geçtik beraber, ne hikayeler ayaküstü yaşanmış her şeye ait.
Ne sen hayatından gidenleri anlattın bana, ne de ben dünyama girenleri.
Konuşmadık hiç doğru dürüst. Sustuk, severken bile.
Ben yine o hırsızı yakaladım gri apartmanın beşinci katında.
Elinde yamalı bir un torbası. 
Omuzunda lacivert gökyüzü.
Mesafeler iki kara bulut arası.
Yine yastığımda yanık izleri, sigara külleri.
Belki genç bir adam adı Deniz, belki içi geçmis bir kadın kimliksiz.

Saat kaçtı sevgilim?
Sabah dört buçuk...
Ben yamalı un torbalarındaki çoban yıldızlarından farksız.
Sense gri apartmanların beşinci katından atlayan varlıklı hırsız.


inankdemir





Freitag, 12. April 2013

Diyar-ı Barış!


Yüreğindeki türküler benim de toprağım. 
Yaktığın ağıt benim de suyum.
Dicle'den içiyorum ben de tarihi. 
Aynı nehirde birikiyor göz yaşlarımız.
Gece aynı gökyüzünde aynı aya uzanıyor hayallerimiz.
Ben özgürlük diyorum, sen azayî.
Ağrı Dağı'nda uçan güvercin İzmir'e de uğruyor elbet.
En az o güvercin kadar Rojin de ürküyor, Hatice de.
Ben barış diyorum, sen haşîtî.




inankdemir

Montag, 8. April 2013

Ağır Ceza!

















Boş kağıtlara ismimi karala ama
Sakın geleceğine yazma beni
Önünü kesen her rüzgarla tanış
Ki eseyim geçmişine, arkanda bırak beni
Ben sam yeli gibiyim...
Bir çöl sınırında sürgün ederim seni
Yaralanır denizlerin,
Kırılır dalgaların
Bir kayaya çarpar gölgen,
Karanlıkta bir daha göremem seni
Ay tutulur mu bilmem ama
Ben yine de Hilal'e hapsederim seni
Belki yatışır yüzdüğün bütün nehirler
Belki de ben taşıp yatağından
Bütün yolsuzluklara ortak ederim seni
Bir hırsızın suçu üstüne kalır
Bir katilin izi seni bulur,
İşte böyle ağır ceza gibi çekerim seni .


inankdemir

Donnerstag, 4. April 2013

Bir Ömür Öylesine...















Gençliğine yetiştim ben senin
Dokunamadım hiç bisikletine
Kaldırımlar aynasızdı,
Kader ağrısız.

Sevgine karıştım ben senin
Alışamadım hiç nefretine
Geçmiş yaraydı,
Zaman tuzu.

Çoçukluğunu unuttum ben senin
İnanamadım ki hiç salıncaktan düştüğüne 
Büyümek gitmekti,
Dönmek doğum sancısı. 

Hayatını dizlerimde uyuttum ben senin
Kıyamadım hiç ömrüne
Yaşatmak rüyaydı,
Yaşamak öylesine.


inankdemir

Donnerstag, 14. März 2013

Sivas'ı Yakarlar!



Dudağında yazdan kalma bir öpücük
Bahçede kiraz ağaçları,
Kadehimizde dağlardan mısralar.
Gülüşün gamzeleri dansa kaldırdıkça
Ay sarhoş olur özgürlükten
Başı döner şehirlerin,
Elleri dolanır meydanların
Yanakları kızarır heykellerin
Yollara sarıldıkça gözlerin
Nabzı düşer trenlerin.
Sen aşık oldukça
Kızıla boyanır önü otellerin
Aşıklar kavuştukça
Canı çıkar cehennemin
Sen aşkı yazdıkça
Kırılır kalemi katillerin
Ben seni bir anlatmaya kalksam
Susar sazlar
Şiirler soyunur, 
Şairleri taşlarlar
Ben seni bir sevmeye kalksam,
Korkarım Sivas'ı yeniden yakarlar.


inankdemir



Donnerstag, 21. Februar 2013

Kağıttan Gemiler


















İlk önce seni gördüm ben, 
Sonra denizi
Önce sana yanaştım, 
Sonra limana
Zamandan düğmeler vardı yakamda
Bize iliklediğim kağıttan gemiler derin sularda
Yüzemedi, battı çoğu 
Ya sen taşıyamadın onca yükü,
Ya da ben esirdim bir çoçuğun su kabında.
Yüzümü tuzla yıka, 
Sırtımı rüzgarla sıva
Ki dönemeyeyim bir daha geri.
Zira herkes bilir gemilerin çok uzaklara gittiğini.


inankdemir

Freitag, 11. Januar 2013

Yaşlılığa Anı Gerek Emeklilik Sigortasından Önce!




Ben hep bir adım geriye gidyorum bana bir şey sorulduğunda. Uzaktan şöyle bir bakıyorum... Anlıyorum ki paniğe mahal yok. "Don't Panic!" diyorum yani özetle. Farklı farklı şekilde ama özetle bu. Çünkü üzüntü, acı bunlar hep panikten, endişeden gelir.
İnsan bazen kendi göremiyor bunu. Çok doğal. İnsanız. Korku kanımızda kol geziyor her daim. Biri bir yerimizi kesince de dışarı fışkırıyor. Hemen pansuman yapmak lazım. 
Ama gerçekten samimiyetle paniğe mahal yok. Herşey her koşulda yolunda bunu hep hatırlamak lazım. 
Adamlar kadınlar gider, aşklar biter ama hep bi yenileri başlamaz mı mesela... Eğer biz takılı kalmazsak başka biri ile başka bir keyif almaz mıyız sonradan? Duraklarda inip binmenin yerinde saymamanın hiçbir sakıncası yok!
Ha, ne zaman biri gelir gel beraber gezelim der ballı lokma tatlısı. Diyen olana kadar biz kendimiz gezicez. Yaşlılığa anı gerek emeklilik sigortasından önce!

Ve Ayna...






O yazın son gecesiydi belki de. Güneşin bizi aya emanet edişini hatırlıyorum da...
Tenime dokunan rüzgarın nefes çekişiyle içim ürpermişti. Uykudaydı bahçedeki bütün çiçekler. Uyandırmamak için fısıldıyorduk. Sesi kısıldıkça tedirgenleşiyordu anlattıkları. Yalnızlığın baş köşesini paylaşıyorduk. Hayal ettiği kalabalığa emir verir gibi  "Tepkisiz ol!" diye buyurdu.
Kırıldığım kadar öfkeliydim, öfkelendiğim kadar kırgın.
"Ayna... Sen hiç bir aynanın kendiliğinden kırıldığını gördün mü?", tebessüm ederek sordu.
Cevabım anlatacaklarının devamını dinlemeye koyulmuştu çoktan.
"Bir ayna kendiliğinden kırılmaz, kırarlar ancak. Biz kırılınca kaybederiz. Onarılmayı bekleriz. Zaman her şeyin ilacı dediklerine bakma. O biraz yalan. Zamanla aşıma uğrar acı, acıyla beraber hayatlarda.  Ayna kırılsa da gösterir, işlevselliğini kaybetmez. Unutmayıp hatırlamak için de kaydetmez. Fakat bir kez kırıldığında artık, kıranları kırdıkları kadar yansıtır. Kendilerini bin parça görürler. Gerçeğe dayanamayıp yalandan ölürler. Ve ayna yine gösterir, hep gösterir..."



inankdemir

Dienstag, 8. Januar 2013

Okunmamış Mektup


Hayata uzanıp kaderimi dinlendirmek istiyorum artık. 
Gözlerim geçen zamanın aynası gibi yoruldular şahidin olmaktan. Parlaklığınla yıldızların görünmesini engellediğin için sevemedim seni. Her ayrılıkla öz kardeştim, senin aşkınla üvey.
Bana ait olmayan bir tarihin kokusu vardı üzerinde. 
O kadar çok okudum ki anlayamadım nereden geldiğini. 
Gün ışığına çıkmış karanlık sırların muhafızıydın. 
Öyle suçluydun ki seninle savaşmak sarhoş tüccarların haddiydi.
Batmış bir gemiye yuva açan denizlere döndü kalbim. 
Hiç kolay değildi paslanmış parçalarınla akıntıya yön vermek. 
Sonra karaya oturdu sensizliğim, nasıl saplandıysan derinliğime.
Geçmiş gibi hatalarla dolu olmana rağmen güzel bir yerdin. 
Zaman zaman seninle yolculuğa çıkmak iyiydi ama yaşanacak yer değildin...

inankdemir


Donnerstag, 3. Januar 2013

Böyle Olmazdı!










                           


Böyle olmazdı... 
Bizden önce dağılmasaydı şehrin delikanlıları
Ne sen düşerdin bisikletten, 
Ne de ben çaresizlikten çevirirdim pedalları
Çocuklar komşu evin lavanta kokusu gibiyken,
Sevip sayardık yetişkinliğimizi
Şimdi ne zaman çıksak meydanlara
Gözlerim çırılçıplak, kirpiklerim aç
Sözlerim kirli...
Hangi ihtiyar karşıdan karşıya geçse,
Kaldırımda unutuyor kafir değneğini
Bilseydik aşkın hiç gitmeyeceğini
Seviştikten sonra kırmazdık kemiklerini.
Eğer bizi bir kez olsun görebilseydim aynada
Kendime dönüp bakmazdım. 
Yüzünü bir valize koyup taşırdım yol ortasında,
Geleceğinde bekler, geçmişinde durmazdım.

inankdemir