Freitag, 11. Januar 2013

Ve Ayna...






O yazın son gecesiydi belki de. Güneşin bizi aya emanet edişini hatırlıyorum da...
Tenime dokunan rüzgarın nefes çekişiyle içim ürpermişti. Uykudaydı bahçedeki bütün çiçekler. Uyandırmamak için fısıldıyorduk. Sesi kısıldıkça tedirgenleşiyordu anlattıkları. Yalnızlığın baş köşesini paylaşıyorduk. Hayal ettiği kalabalığa emir verir gibi  "Tepkisiz ol!" diye buyurdu.
Kırıldığım kadar öfkeliydim, öfkelendiğim kadar kırgın.
"Ayna... Sen hiç bir aynanın kendiliğinden kırıldığını gördün mü?", tebessüm ederek sordu.
Cevabım anlatacaklarının devamını dinlemeye koyulmuştu çoktan.
"Bir ayna kendiliğinden kırılmaz, kırarlar ancak. Biz kırılınca kaybederiz. Onarılmayı bekleriz. Zaman her şeyin ilacı dediklerine bakma. O biraz yalan. Zamanla aşıma uğrar acı, acıyla beraber hayatlarda.  Ayna kırılsa da gösterir, işlevselliğini kaybetmez. Unutmayıp hatırlamak için de kaydetmez. Fakat bir kez kırıldığında artık, kıranları kırdıkları kadar yansıtır. Kendilerini bin parça görürler. Gerçeğe dayanamayıp yalandan ölürler. Ve ayna yine gösterir, hep gösterir..."



inankdemir

Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen